Vücudum İle İlgili Temel Bilgiler

Kadınlar için VÜCUDUMUZ bilgilerinin paylaşıldığı bu yazımızda Vücudum İle İlgili Temel Bilgiler hakkında detaylı bilgiye ulaştınız. Dilerseniz VÜCUDUMUZ kategorisinde bulunan diğer makalelerimizi okuyarak daha başka bilgiler edinebilirsiniz.
Biyoloji nedir?
Canlı organizmaların anatomi ve fizyolojisini araştıran bilim dalıdır. Anatomi, yapının incelenmesi, fizyoloji ise işleyişin incelenmesidir. Histoloji dokuları oluşturan küçük birimleri inceleyen bilim dalıdır. İnsan vücudundaki hücreleri, destek dokuları, organları ve bunların yapısını incelemektedir. Özellikle mikroskop ve dokuların çok ince kesilmesine olanak sağlayan özel yöntemler sayesinde bugün oldukça gelişmiştir. Anatomi Canlı organizmaların karmaşık yapısı nedeniyle anatomi, hücrenin en küçük bileşenlerinden en büyük organlara ve onların diğer organlarla ilişkilerine kadar canlı yapıyı birçok düzeyde inceleye bilim dalıdır. Makro (gros) anatomi, anatomik diseksiyon (dilgi) sırasında vücut organlarının çıplak gözle incelenmesidir. Hücresel anatomide hücreler ve hücre elemanları incelenirken mikroskop gibi özel araçlar ve özel teknikler gerekir. Anatomi, vücudu oluşturan yapıları keserek belirli parçalara ayıran ve bu yapıları belirli bir sistem çerçevesinde adlandırarak tanımlayan bilimdir. Anatomi biliminde insan vücudu sistemlere göre ya da bölgelere ayrılarak incelenebilir. Fizyoloji Canlı yapıların işleyişlerini inceleyen ve bunlar arasındaki ilişkileri araştıran bilim dalıdır. Histoloji ile yakın ilişki içinde çalışır. Genel olarak tıp bilimleri içinde fizyoloji, insan hücrelerinden itibaren dokulara, sistemlere ve hatta vücudun bütününe ait işleyişleri ve ilişkileri inceleyen bir bilim dalıdır. Patoloji İnsan vücudundaki hücre ve dokuların hastalık halini ve hastalıkların dokularda neden olduğu değişimleri inceler. Fizyopatoloji, vücuttaki hastalıkların fizyolojik düzeyde meydana getirdiği değişimleri inceleyen bilim dalıdır. Farmakoloji Bu bilim dalı tedavi, tanı ve korunma amacıyla kullanılan kimyasal maddeler ile biyolojik sistemlerin etkileşimini inceleyen bilim dalıdır. Farmakoloji ilaçlar ile vücut arasındaki karşılıklı etkileşimleri inceler. Hücreler Canlı organizmanın en küçük birimi olarak düşünülen hücre, her biri ayrı işlevlere sahip çok daha küçük bölümlerden oluşur. İnsan hücrelerinin büyüklükleri farklıdır ancak hücrelerin tümü çok küçüktür. En büyük hücre olan döllenmiş yumurta hücresi bile, çıplak gözle görülemeyecek kadar küçüktür. İnsan hücrelerinin çevresinde hücre elemanlarını bir arada tutan bir zar vardır. Ancak bu zarın üzerinde reseptörler bulunur. Hücre zarındaki reseptörler vücutta üretilen çeşitli maddelere ve vücuda alınan ilaçlara karşı değişik reaksiyonlar vererek bu maddelerin ve ilaçların zardan geçerek hücreye giriş çıkışını düzenler. Reseptörlerde gerçekleşen reaksiyonlara göre hücrenin işlevleri düzenlenir ve denetlenir. Hücrenin iki önemli bölümü vardır: Sitoplazma ve çekirdek. Sitoplazmanın içinde enerjiyi harcayan ya da dönüştüren ve aynı zamanda hücrenin işlevlerini yerine getiren yapılar yer alır. Çekirdek hücrenin genetik maddesini içerir. Çekirdekte ayrıca hücrenin bölünmesini ve çoğalmasını sağlayan yapılar bulunur. Vücutta, her biri ayrı yapı ve işlevlere sahip olan farklı hücre tipleri vardır. Akyuvarlar gibi bazı hücreler diğer hücrelerle bağlantısız bir şekilde serbestçe hareket ederler. Kas hücreleri gibi hücreler birbirlerine sıkıca bağlanmış durumdadır. Deri hücreleri hızla bölünür ve çoğalırlar; öte yandan sinir hücreleri neredeyse hiç çoğalmazlar. Salgı bezi hücrelerinin temel işlevi hormon veya enzim gibi karmaşık yapıdaki maddeleri üretmektir. Örneğin memedeki hücreler süt; pankreastakiler insülin; solunum yollarındaki hücreler mukus; ağızdaki hücreler de tükürük üretirler. 

Kas ve kalp hücreleri gibi bazı hücrelerin esas işlevleri ise hareket sağlamaktır. Sinir hücreleri merkez sinir sistemi (beyin ve omurilik) ile vücudun diğer kısımları arasında iletişim sağlayan elektrik impulsları yayarlar. 

Vücudun İçindekiler Tiroid bezi, Trakea (soluk borusu), Superior vena cava, Akciğer, Karaciğer, İnferior vena cava, Safrakesesi, Böbrek, Üreter (sidik borusu), Apendiks, Mesane, Üretra, Aort damarı, Kalp, Özofagus (yemek borusu), Diyafragma, Aort damarı,  Dalak, Mide, Pankreas, İnce barsaklar, Kalın barsaklar, Rektum Hücrenin İçindekiler Vücutta farklı hücre tipleri olmasına rağmen hücrelerin iç yapıları çoğunlukla aynıdır. Hücreyi oluşturan çekirdek ve sitoplazma, hücreye giren ve çıkan maddeleri kontrol eden hücre zarının içindedir. Çekirdek, proteinlerin yapımını kontrol eder. Çekirdekte hücrenin genetik maddesi olan kromozomlar ve ribozomları üreten çekirdekçik bulunur. Sitoplazma, hücrenin organları olarak tanımlanabilecek organelleri sıvı maddeleri ve içerir. Endoplazmik retikulum, maddeleri hücrenin içine taşır. Ribozomlar, Golgi aygıtı tarafından paketlenerek hücreden çıkması sağlanan proteinler üretirler. Mitokondriler hücrenin faaliyetleri için gereken enerjiyi üretirler. Lizozomlar hücreye giren maddeleri parçalayan enzimlere sahiptir. Örneğin akyuvarlar tarafından yutulan bakteriler daha sonra lizozom enzimleri tarafından parçalanırlar. Sentrioller hücre bölünmesinde rol oynar. Sitoplazma, Golgi aygıtı, Sentrioller ,Endoplazmik retikulum, Ribozomlar, Çekirdek, Kromozomlar, Lizozom, Çekirdekçik, Mitokondri, Hücre zarı Çeşitli Hücre Tipleri Epitel hücresi, Kas hücresi, Sinir hücresi ,Bağ dokusu hücresi Hücre, bir canlının yaşayan en küçük birimidir. 

İnsanda 10 milyar civarında (200 tip) hücre vardır. İnsan hücresinin % 80-85''i sudur. Hücreye ilişkin temel kavramlar: Hücre, tüm yaşayan canlıların en temel yapısal ve işlevsel birimidir. Tüm dokular hücrelerden ve/veya onların meydana getirdiği ürünlerden oluşur. Tüm hücreler kendilerinden önce var olan hücrelerden kaynaklanır. Hücre biyolojisi son yıllarda hızla gelişmektedir. Bunun nedeni kullanılan araç ve gereçlerin giderek gelişmesi sonucunda madde yapılarının ince ayrıntılarına kadar incelenebilmesi, (elektron mikroskopu ve özel x-ışını teknikleri) ve hücre biliminin diğer biyolojik araştırma dallarıyla sıkı bir işbirliğine geçmesidir. 

Hücrenin görevi nedir?
Hücreler bulundukları dokuya ve görev aldıkları bölgelere göre farklı işlevler üstlenmişlerdir. Yine de bir hücrenin işlevini diğerinden ayırmak mümkün değildir, çünkü tüm hücreler bir diğeriyle iletişim içindedir. Tek bir hücre ele alındığında hücrenin temel işlevleri aşağıdaki konuları kapsamaktadır ve hücre içinde yer alan çeşitli yapılar (organeller) bu işler için özelleşmişlerdir. Beslenme: Bazı hücreler dış ortamdan aldıkları maddeleri işleyerek yeni maddeler üretirler. Bazı hücreler ise besinleri kullanılabilir şekilde doğrudan dış ortamdan hazır olarak alırlar. Sindirim: Enzim adındaki kimyasal maddelerle daha karmaşık ve büyük moleküller küçük maddelere ayrışırlar ve organeller tarafından değerlendirilirler. Emilim: Su, gıda maddeleri, iyonlar ve diğer gerekli maddeler dış ortamdan hücre içine geçerler veya taşınırlar. Sentez: Hücreler dış ortamdan aldıkları maddeleri yapısal amaçla veya işlevleri gereği birleştirerek çeşitli maddeleri üretirler. Bu üretim işlevine sentez adı verilir. Sentez amacıyla hücre içindeki bazı maddeler yıkılarak tekrar başka maddelerin üretiminde kullanılabilir. Solunum: Hücrelerin işlevleri için ihtiyaçları olan enerji, ancak solunum yoluyla alınan gazların (temel olarak oksijen) kullanımı ile mümkündür. Atılım: Hücre için gerekli olmayan atık maddeler dış ortama bırakılır. Salgılama: Hücre tarafından üretilen ve dış ortamdaki diğer hücrelerin kullanımına sunulan maddeler özel kanallar yoluyla hücreden bırakılır. 

Hareket: 
Bazı hücreler işlevlerini yerine getirebilmek için hareket etmek zorundadır (örn. sperm hücresi, bazı mikroorganizmalar). Dış uyarana yanıt: Özel görevler üstlenmiş hücrelerde dış ortamdan gelecek uyarılara karşı yanıt vermek için uzmanlaşmış bazı organeller mevcuttur. Hücrenin dış ortamdan gelen uyarılara yanıt verebilmesine uyarılabilirlik (irritabilite) adı verilir. Üreme (çoğalma): Hücre kütlesini düzenli olarak büyütür. Bu büyümenin sonucu hücrenin yeni hücreler oluşturarak çoğalmasıdır (örn. mikroorganizmalar). Bazı hücreler ise çoğalmasını diğer hücrelerle etkileşime girerek sağlayabilirler (örn. erkek sperm hücresi ile kadın ovum hücresinin çoğalması için birleşmeleri gerekmektedir). 

Hücre yapısı
Hücreler şekil ve büyüklük bakımından değişik olmakla beraber bir takım ortak özelliklere sahiptir. Hücre Zarı Hücreler başlıca lipid ve proteinden oluşmuş çok ince bir hücre zarı (hücre zarı) ile sarılmışlardır. Hücre zarı, hücre ile içinde bulunduğu ortam arasında madde alışverişini sağlar. Hücrenin başlıca işlevlerinden biri olan emilim hücre zarı aracılığıyla gerçekleşir. Bu olay kendiliğinden geçme (pasif difüzyon) ya da enerji kullanılmasını gerektiren aktif taşıma (aktif transport) şeklinde olur. 

Hücre Zarının Reseptör Fonksiyonu 
Bazı zar proteinleri ve hücre zarındaki şeker molekülerinin bir bölümü reseptör fonksiyonu üstlenirler. Reseptörler hormon veya nörotransmiter gibi mesaj taşıyan çeşitli maddeleri tanıyabilirler. Reseptörler bir dokunun hücreleri arasındaki haberleşme işlevini de yürütürler. İki hücre birbirine temas ettiklerinde karşılıklı olarak büyümelerini durdururlar. Eğer hücreler arasında bu büyüme durdurucu iletişim bozulursa tümör meydana gelir. Birçok ilaç da hücre zarındaki reseptörlerin işlevlerini etkileyerek etkilerini gösterir. 

Hücre Zarının Seçici Geçirgenliği
 Hücre zarı hücreye madde giriş çıkışını denetler. Bu özelliğe seçici geçirgenlik ya da selektif permeabilite ya da yarı geçirgenlik adı verilir. Hücre zarının seçici geçirgenliği şu faktörlere bağlıdır: 

Molekül büyüklüğü: Su veya suda çözünen oksijen ve karbondioksit gibi gazlar hücre zarından kolayca geçebilirler. Proteinlerin çoğunluğu gibi büyük moleküller ise zardan geçemezler 

Yağda çözünürlük: Hücre zarının kalın olan fosfolipid yapıdaki orta bölümü yağda çözünür özelliğe sahiptir. Bir madde yağda ne kadar çok çözünüyorsa zardan o kadar kolay geçer. 

Elektrik yükü: Elektrik yüklü parçacıklar (iyonlar) fosfolipid katmanını geçemezler. Bunların taşınması zardaki küçük kanalcıklardan tünel proteinleri aracılığıyla gerçekleşir. İyonların taşınması için tünel proteinleriyle karşıt yükte olmaları gerekir. 

Taşıyıcı moleküller: Taşıyıcı moleküller aracılığıyla fosfolipid katmanından geçebilmesi için taşınacak olan madde yağda çözünür hale getirilir. Örneğin glukoz (şeker) bu yöntemle hücre içine taşınır. Taşıyıcı molekül zarın dış yanında glukoz ile bağlanarak bu formda fosfolipid katmanını geçer ve hücre içinde glukozu tekrar serbest bırakır. Selektif permeabilite, hücre içi ile dış ortam arasındaki gerekli yoğunluk farkının sağlanması için zorunlu olan bir özelliktir. Böylece bazı maddeler hücre içinde yoğunlaşır. Hücre Çekirdeği (Nükleus) Nükleus (çekirdek), hücrenin en belirgin yapısıdır. Miktarı, boyutları ve şekli hücreye göre değişir. Hücre içindeki yeri ortada ya da çevrede olmak üzere, hücreye göre değişir. Kural olarak aynı tipteki hücrelerde yeri değişmez. 

Nükleus, hücre işlevlerinin çoğunluğunun denetim ve ayarlama merkezidir. Hücre bölünmesinde ve kalıtımda temel organeldir. Bazı hücrelerde nükleus, çekirdek zarı adı verilen bir madde ile sarılmıştır. Nükleusun en önemli maddesi nükleik asittir. İki tipi vardır; deoksiribonükleik asit (DNA) ve ribonükleik asit (RNA). DNA miktarca daha boldur; başlıca kromozomlarda bulunur. RNA''nın çoğunluğu gevşek olarak birbirine bağlı tanecikler halinde nükleolusta toplanmıştır. Genetik maddenin esasını oluşturan Nükleus hücrenin yaşamını sürdürebilmesi ve bölünerek yeni hücreler yaratabilmesi için bulunması zorunlu olan bir organeldir. DNA hücredeki protein sentezini denetler ve yönlendirir, buna karşılık RNA bu sentezde yer alan bir aracı maddedir. DNA’da yer alan ve protein üretimi ile ilgili şifreler m-RNA (messenger-RNA) olarak bilinen yapıya kopyalanır. Bu kopya protein üretim merkezinde taşıyıcı-RNA ‘lar arasında (transfer-RNA / t-RNA) uygun olanı ile karşılaşır. t-RNA’lara bağlı olan aminoasit isimli moleküllerin, m-RNA’nın içerdiği sıraya uygun olarak dizilmesi ile protein üretimi gerçekleşmiş olur. Endoplazmik Retikulum Endoplazmik retikulum, plazma zarından nükleuse kadar ilerleyen yassı tüp biçiminde bir yapıdır. Sitoplazmanın değişiminden oluşmuş bu yapı, sitoplazma içinde kanallar ve kesecikler oluşturur. Endoplazmik retikulum ve etrafındaki ribozomlar Endoplazmik retikulumun önemli bir kısmı düz yüzeylidir. Endoplazmik retikulum’un hücre içindeki organeller ile nükleus arasındaki iletişimi sağladığına inanılmaktadır. Ayrıca hücre içindeki organeller ile enzimlerin yapışabileceği geniş bir yüzey oluşturmayı sağlar. Bu kısımlar tanecikli ve kaba yapıda görülürler. Ribozomlar Endoplazmik retükulum’un kaba ya da tanecikli görünümde olan kısmında zarların dış yüzlerine yoğun tanecikler tutunmuştur. Ribozom adı verilen bu tanecikler, aynı zamanda yarı akışkan durumdaki şekilsiz sitoplazmada da görülür. Protein ve RNA’dan yapılmış olup, protein ve hücre içi kimyasal reaksiyonları hızlandıran enzimlerin sentezinin yapıldığı merkezler olarak görev yaparlar. Ribozomlar, kümecikler halinde toplanırlar. Golgi Aygıtı Golgi aygıtı hücrenin salgı işlevinin bir kısmını üstlenir. Muhtemelen, hücrenin diğer kısımlarında üretilen salgı ürünleri bu bölgede tanecik ya da damla halinde yoğunlaştıktan sonra buradan hücre dışına çıkarlar.

Lizozomlar 
Lizozomlar değişik boyutlarda, tek bir zarla çevrilmiş keseciklerdir. İçlerinde bazı maddelerin yıkımını sağlayan enzimleri içerirler. İnsan vücudunda lizozomlar en fazla bazı savunma hücrelerinde (makrofaj ve nötrofiller) görülür. Lizozomal enzimler, hücrenin dışından gelip hücreye alınan maddeleri, içinde bulunduğu canlı hücrenin bazı kısımlarını ve ölmüş olan bir hücreyi sindirme görevini yaparlar. Lizozom enzimleri bazen hücrelerden dışarı çıkarak çevredeki yapılarda da eritici bir etki gösterebilirler. 

Mitokondri 
Mitokondriler tanecikli, çubuğa benzer, lif yapısında sitoplazma organelleridir. Her bir mitokondri çift katlı bir zar ile sınırlanmıştır. İç zar mitokondrinin boşluğuna doğru uzanan bir dizi çıkıntılardan oluşur ve bu organele özgü çizgili görünümü meydana getirir. Bu iç çıkıntıların amacı temas yüzeyini genişletmektir. Mitokondri hücrenin metabolizma işlevi için gereken enerjiyi sağlar. Enerji, dışarıdan alınan çeşitli besin maddelerinin mitokondride bulunan enzim sistemlerince işlenmesi sonucu üretilmektedir. 

Mikrotübüller ve Mikrofibriller 
Mikrotübüller ve mikrofibriller de, protein moleküllerinden oluşmuş ve hücredeki çeşitli olaylara katılan sitoplazma organelleridir. Bunlar hücrenin şeklini koruma, hücre hareketleri, hatta sitoplazma içinde madde taşınması gibi işlevlerle görevlidirler. Bir anlamda hücre iskeleti gibi iş görürler. Diğer Yapılar Sitoplazma matriksi, söz konusu çeşitli organelleri içine almış yarı akışkan nitelikte bir sıvıdır. Akışkanlık değişmeleri sayesinde amipsi hareketler, mekik oluşturma ve hücrenin ikiye bölünmesi gibi işlevleri gerçekleştiren, saydam, düzenli bir maddedir. 

HÜCRE ZARINDA MADDE İLETİMİ 

Difüzyon 
Difüzyon bir gaz veya çözeltideki maddenin, serbest hareket edebildiği hacim boyunca hareket ederek, dağılmasını ifade eden bir kavramdır. Hücre zarında difüzyon pasif halde gerçekleşir. Filtrasyon Bir bölmeden diğerine, hidrostatik basınç farkı nedeniyle sıvı akımıdır. Aktif İletim Diffüzyon ve filtrasyon hep çoktan aza doğru gelişen, kendiliğinden oluşan ve enerji gerektirmeyen olaylardır. Aktif iletim ise, az yoğundan çok yoğuna, enerji harcanarak yapılır. Pinositoz Su içindeki elektrolitler ve bazı küçük moleküllerin hücre içine alınmasında kullanılır. Fagositoz Pinositoza benzer. Ancak, bakteri gibi büyük katı parçacıkların hücre içine alınmasında rol oynar.

Protein sentezi
Proteinler hücrenin ve organellerin yapıtaşı olarak onun biçimini belirleyen moleküllerdir. Proteinler hücre içindeki kimyasal reaksiyonları da düzenlediklerinden hücrenin işlevini belirleyen moleküllerdir. Bu nedenle bütün hücreler için protein üretimi (sentezi) temel öneme sahip bir olaydır. Hücreleri birer “protein fabrikasına” benzetmek de mümkündür. Protein sentezi sitoplazma içinde bulunan ribozomlarda gerçekleşir. DNA’daki genetik şifrede proteinlerin yapım planları saklanır. DNA’nın şifresinin harfleri, bu molekülü oluşturan dört adet bazdır. Bu dört adet bazın üçlü gruplar halinde sıralanması, proteinlerin yapı taşı olan birer amino asiti kodlamaktadır. DNA üzerinde belirli bir proteinin yapımını kodlayan her bir bölüme gen adı verilir. Her bir insan geni yaklaşık 1000 kadar baz üçlüsünden oluşur. Kalıtım materyelindeki bilgiler mesajcı RNA (m-RNA) adı verilen taşıyıcı molekül tarafından hücre çekirdeğindeki DNA’dan alınarak ribozomlara taşınır. Ribozomlarda m-RNA’nın taşıdığı bilgiler t-RNA (transfer RNA) yardımıyla proteinlerin aminoasit dizisine çevrilir. Aminoasitlerin ardarda eklenmesiyle polipeptid zincirleri ve proteinler oluşur. 

Hücre bölünmesi
Yaşamın temel ilkesi soyun devamlılığının sağlanmasıdır. Yaşamda süregelen olaylardaki gelişmelerin bu şekilde değerlendirilmesi, canlılarla ilgili birçok olayın çözülmesini kolaylaştırmıştır. Tek olarak yaşayan hücreler veya hücrelerden oluşmuş organizmalarda gözlenen tüm işlevler neslin devamlılığına yöneliktir. Bu amaçla hücreler devamlı olarak büyüme ve genellikle ardından gelen bölünme yoluyla çoğalma işlevini gerçekleştirirler. Bazı hücrelerde bu özellik çok uzun süre devam ederse de (örn. deri hücreleri), bazı özel hücreler belirli bir sayıdan sonra bölünme işlemini durdururlar (örn. beyin sinir hücreleri). Tek başına yaşayan hücrelerden oluşan canlılarda ise bölünme işlemi ile dış ortamın durumu arasında yakın ilişki mevcuttur (örn. bazı mikroorganizmalar ortam uygun olmayınca çoğalma işlemini geçici bir süre askıya alırlar). Hücre Çoğalması Hücre çoğalması nükleusta başlar. İlkin nükleustaki DNA kendisini kopyalayarak iki tam DNA olur veya DNA ikiye ayrılarak iki yarım DNA ortaya çıkar. Daha sonra oluşan iki DNA, her biri bir yavru hücreye geçmek üzere birbirinden ayrılır. Bundan sonra hücre ikiye ayrılarak iki ayrı hücre haline gelir. Ayrılma sonrası iki hücrede organeller her zaman tam olarak ikiye paylaşılmaz. Yavru hücre kısa sürede organel sayısını gerekli miktara çıkarır. Mayoz bölünme - Genellikle çok hücreli ve seksüel yolla çoğalan canlıların, seks hücreleri de denilen üreme hücrelerinde ortaya çıkar. Yeni oluşan hücrede, anaç hücre kromozomunun yarısı mevcuttur. Bu hücre, başka bir anaç hücrenin kromozomunun yarısını içeren diğer bir hücre ile birleşir. Oluşan yeni hücre bölünerek çoğalır ve bu yolla bir başka çok hücreli canlı ortaya çıkar. Mitoz bölünme - Hem çok hücreli canlılar hem de tek hücreli canlılarda gözlenir. Anaç hücrenin kromozomları iki tam kromozoma çoğaldığı için her yavru hücrede, anaç hücre kromozomunun aynı kopyası mevcuttur. Mayozdaki gibi yarım değil tam kromozom bulunur (örn. mikroorganizmalar, mantarlar, insan karaciğer hücresi). 

DOĞADA HÜCRELERİN SINIFLAMASI (TAKSONOMİ) 
Doğada hücreler yapısal benzerlikleri, biyokimyasal ve fiziksel özellikleri, işlevsel organizasyonları ve genetik yapıları gibi bazı ortak özellikleri göz önüne alınarak sınıflanmışlardır. Çok geniş bir tabloyu oluşturan bu sınıflama içinde tıbbi açıdan yapılabilecek basit bir ayrım konuların anlaşılmasına yardımcı olabilecektir. Bu nedenle hücreleri kromozom yapılarına göre iki ana grupta incelemek mümkün olabilir: Ökaryotlar Kromozomları (yani DNA sarmalı) hücre sitoplazması içinde, tam olarak belirli olmayan bir zar ile kaplanmıştır. İnsan hücreleri bu sınıflama içine girer. Prokaryotlar Gerçek bir nükleusu yoktur. Kromozomları sitoplazma içinde yoğunlaşmış kümecikler halindedir. Sitoplazma ile kromozomlar arasında ayırıcı bir eleman mevcut değildir. Yani DNA sitoplazma içinde yüzmektedir (örn. bakteriler). Doku ve Organlar Birbiriyle ilişkili hücrelerin biraraya gelmesiyle dokular oluşur. Dokudaki hücreler tamamen aynı değildir ancak özel işlevleri yerine getirmek için bunlar birlikte çalışırlar. Doktor sadece belirli bir hücre tipiyle ilgilense bile mikroskopla incelenmek üzere vücuttan alınan bir doku parçasının (biyopsi) birçok hücre tipi içerdiği görülür. Bağ dokusu, vücuttaki yapıları birarada tutarak onlara destek sağlayan sert, lifli (fibröz) bir dokudur. Neredeyse bütün organlarda bağ dokusu bulunur ve deri, eklem bağları ve kasların büyük bir kısmını bağ dokusu oluşturur. Bağ dokusunun özellikleri ve içerdiği hücre tipleri vücudun bölgelerine göre değişiklik gösterir. Vücut işlevleri organlar tarafından gerçekleştirilir. Kalp, akciğer, karaciğer, gözler ve mide gibi her organ özel işlevleri yerine getiren belirli bir yapıya sahiptir. Bir organ farklı doku tiplerinden ve dolayısıyla farklı hücre tiplerinden oluşur. Örneğin kalp, kanı pompalamak için kasılmasını sağlayan kas dokusuna, kalp kapaklarını oluşturan fibröz dokuya ve nabız hızını ve kalp ritmini düzenleyen özel hücrelere sahiptir. Gözde gözbebeğinin (pupilla) açılıp kapanmasını sağlayan kas hücreleri, mercek (lens) ve saydam tabakayı (kornea) oluşturan berrak hücreler, göz sıvısını üreten hücreler, ışığa duyarlı ağtabaka (retina) hücreleri ve burada oluşan impulsları beyne ileten sinir hücreleri vardır. Safrakesesi gibi basit sayılabilecek bir organda bile çok sayıda farklı hücre tipi bulunur: Safranın tahriş edici etkilerine karşı dirençli bir duvar oluşturan hücreler, kasılarak safrayı dışarı atan kas hücreleri ve keseyi bir arada tutan fibröz dış duvarı oluşturan hücreler. Dokular şekil ve görev bakımından birbirleri ile ilişkili olan, aynı tarzda farklılaşmış (diferansiye olmuş) hücrelerin oluşturduğu yapıdır. Hücreler ve hücreler arası sıvı ve destek maddelerinden ibarettir. Aşağıdaki sınıflamadan da görüleceği gibi çok farklı hücrelerden oluşan yapılar farklı doku gruplarını oluşturabilmektedirler. İnsan vücudunda dört tip doku bulunur Epitel doku, Destek doku (Bağ dokusu, kemik ve kıkırdak dokuları) Kas dokusu Sinir dokusu 

EPİTEL DOKU Dokuyu oluşturan hücreler bol ve sıktır. Vücutta dış ortamla ilişkisi bulunan organların boşluklarını; tüm salgı bezi ve salgı kanallarının içlerini döşeyen örtülerin yüzeyel katını oluşturur. (Örneğin; derinin epidermis''i, mide-barsak kanalının mukoza epiteli, ürogenital sistemdeki idrar yollarını ve genital organların iç yüzeyini döşeyen epitel örtüsü). Salgı bezlerinde bulunan epitel dokusundaki epitel hücreleri salgılama işi de görürler. Çeşitli epitel tipleri 

DESTEK DOKULAR Hücreler ve hücreler arası maddeden oluşurlar. Destek dokular: Bağ Dokusu, Kas Dokusu, Kemik Dokusu, Kıkırdak Dokusu. 

Bağ Dokusu 
Bağ dokusu vücuda biçim veren ve onu destekleyen dokudur. Temel olarak bağ dokusu gevşek, sıkı ve retiküler bağ dokusu ile yağ dokusu olmak üzere dört alt gruba ayrılır. Bağ dokusuna özgü mekanik özellikler, büyük ölçüde bu dokunun hücreleri arasında bol miktarda hücrelerarası madde bulunmasına ve bu maddeye oranla hücre sayısının az olmasına dayanır. Bağ dokusunun hücreleri hücrelerarası madde arasına gömülmüş gibidir ve diğer dokulardan farklı olarak bu hücreler arasında büyük bir mesafe vardır. Hücrelerarası maddenin özellikleri, bağ dokusunu bulunduğu yerdeki fonksiyonuna göre, ona özgü bir güç ve sağlamlık kazandırır. Ayrıca hücrelerarası madde içinde bulunan hücreler için gerekli besinleri de sağlar. Hücrelerarası maddenin yapısı, esas madde ve lifler olmak üzere ikiye ayrılabilir. Lifler de kollajen, elastik ve retiküler olarak ayrılırlar. Lifler, farklı yapıları sayesinde kendilerine özgü görevleri yerine getirebilirler. Değişik bağ dokusu türlerinde bulunan liflerin tipleri ve oranları da değişiktir. 

Kemik Dokusu 
Kemikler hiç bir şeyden etkilenmeyen cansız bir madde olmayıp, damarsal ve biyokimyasal faktörlerden, iç salgı ve beslenme değişikliklerinden, enfeksiyonlardan ve travmadan etkilenen canlı dokulardır. Kemik dokusunun sağlamlığı, hücreler arasında kemik matriksi adı verilen maddede kollagen bağ dokusunun arasında büyük miktarda kalsiyum tuzların oturmasından kaynaklanır. Esas kemik hücreleri olan osteositler bu yapının içinde yer alırlar. Osteositlerin onları besleyen kan damarları ile temas eden ince uzantıları bulunur. 

Kıkırdak Dokusu 
Baskılara karşı dayanıklı bir doku olan kıkırdak dokusu mekanik yüklenmelere karşı koyabilir. Kıkırdak dokusunun sağlamlığı, kondrosit adı verilen kıkırdak hücrelerinden ve elastik liflerden kaynaklanır. Kıkırdak dokusunun metabolik aktivitesi düşüktür ve kan damarları olmadığından gerekli maddeleri difüzyon yoluyla çevre dokulardan alır. Kendini yenileme yeteneği düşük olduğundan kıkırdak yaralanmaları zor iyileşir. 

KAS DOKUSU 
Kasılabilme özelliği olan hücrelerden oluşan bir dokudur. Kas hücrelerinde bulunur ve kasılmayı sağlayan miyofibril adı verilen ince lifçiklerden oluşurlar. Bunlar iplik şeklindeki protein molekülleridir. Bir teleskopun parçaları gibi içiçe geçerler. Düz kas, çizgili kas ve kalp kası olmak üzere üç tip kas dokusu vardır. Düz kaslar iç organlarda bulunur ve istemsiz çalışırlar. Çizgili kaslar iskelet kaslarını oluşturur. Kalp kası kendi başına çalışan ve hem düz kas hem de çizgili kasa özgü özellikler taşıyan özel bir düzenlemeye sahiptir. 

SİNİR DOKUSU 
Sinir dokusu insan vücudundaki en karmaşık yapıdır. Sinir dokusunun ana hücresi nörondur. Nöronların elektrik sinyallerini başka sinir hücrelerine ya da kaslara ileten uzantıları vardır. Bunlar başka sinir hücreleri veya kas hücreleri ile sinaps adı verilen özelleşmiş bağlantılar yapar. Sinaps aralığından salınan özel maddeler mesajları komşu hücrelere iletirler. 

Organ Sistemleri 
İnsan vücudu sistemlerden meydana gelir. Sistemler ise belirli bir işleve yönelik olarak çalışan organlardan meydana gelir. Organlar çeşitli dokulardan oluşurlar. Dokular ise aynı tipteki hücrelerin bir arada organize olmasıyla ortaya çıkarlar. Değişik dokuları oluşturan farklı hücre tipleri vardır. Bu hücreler, üstlendikleri işleve göre özelleşmişlerdir. Hücreler vücudun işlevsel birimleridir. Her hücrenin içinde o hücredeki temel görevleri yerine getiren ve organel adı verilen yapılar bulunur. Organların özel işlevleri olmasına rağmen her organ aynı zamanda bir grubun parçası olarak da işlev görür; belirli bir amaca yönelik olarak birlikte çalışan organ gruplarına sistem adı verilir. Organ sistemleri, tıbbi incelemelerin kolay yapılabilmesi, hastalıkların sınıflanması ve tedavilerin planlanmasında kullanılan organizasyon birimleridir. Bu sayfadaki bilgilerin büyük bölümü de organ sistemi kavramına göre düzenlenmiştir. Kalp (kardiyo) ve kan damarlarını (vasküler) içeren kalp damar sistemi (kardiyovasküler sistem), bir organ sistemi olarak örnek verilebilir. Kalp-damar sisteminin görevi, kanın pompalanması ve vücutta dolaşmasını sağlamaktır. Ağızdan anüse uzanan sindirim sistemi besinlerin vücuda alınarak taşınması, sindirilmesi ve dışkının atılmasından sorumludur. Bu sistem ağız boşluğu, yemek borusu, mide, ince barsak ve kalın barsağın yanı sıra onlarla bağlantılı olan pankreas, karaciğer ve safrakesesi gibi organları içerir; Sindirim sisteminin ekleri olan bu organlar sindirim enzimlerini üretir, vücut için zararlı maddeleri (toksinleri) etkisiz duruma getirir ve sindirim için gereken salgıları depolar. Kas-iskelet sistemi vücuda destek olan ve hareket etmesini sağlayan kemikleri, kasları, kirişleri, eklemleri ve bağları içerir. Elbette organ sistemleri de tek başlarına çalışmazlar. Organ sistemleri arasında bağlantılar vardır. Örneğin yemekten sonra sindirim sistemi işlevini yerine getirmek için daha fazla kana ve sinirsel uyarıya ihtiyaç duyar. Dolayısıyla kalp-damar ve sinir sistemlerinin yardımını ister. Sindirim sistemindeki kan damarları daha fazla kanın taşınmasını sağlamak için genişler. Beyine bu sistemin daha fazla çalıştığını ileten sinir impulsları gönderilir. Sindirim sistemi kalbi doğrudan sinir impulslarıyla da uyarabilir ve çeşitli kimyasal maddeler kan dolaşımına verilir. Kalp bu olaylara daha fazla kan pompalayarak yanıt verir; beyindeki ilgil merkezler doyma hissi verir ve aşırı fiziksel aktiviteye tepki gösterir. Organ ve organ sistemleri arasındaki iletişimin yaşamsal önemi vardır. Bu iletişim ihtiyaçlara bağlı olarak vücudun her organının işlevine uyum göstermesini sağlar. Kalp, vücudun dinlenmekte olduğunu algılayarak yavaşlar. Organlar hızlı çalışabilmek için daha fazla kana ihtiyaç duyarlar. Daha fazla idrar atabilmek için böbreklerin vücutta çok fazla sıvı olduğunu, su tutabilmek için ise vücudun susuz kaldığını algılaması gerekir. İletişim sayesinde vücut kendini sürekli bir denge durumunda tutar. Bu dinamik dengeye homeostaz adı verilir. Homeostaz yoluyla organlar normalin üzerinde veya altında çalışmazlar ve her organ bir diğerinin işleyişini kolaylaştırır. Homeostazı korumak için gereken iletişim, sinir sistemi veya kimyasal uyarı yoluyla gerçekleşir. Otonom sinir sistemi vücuttaki işlevleri düzenleyen karmaşık bir iletişim ağını kontrol eder. Sinir sisteminin bu bölümü, kişinin istemi dışında çalışır ve çalışması sırasında kişi bunu algılamaz. İletişimde rol oynayan kimyasal maddelere transmiter adı verilir. Bir organ tarafından yapılan ve kan dolaşımı yoluyla diğer organlara ulaştırılan transmiterlere hormon adı verilir. Sinir sisteminin farklı kısımlarına mesaj ileten trasnmitterlere nörotransmiter adı verilir. En iyi bilinen transmiterlerden biri epinefrin (adrenalin) hormonudur. Kişi ani stres yaşadığında veya korktuğunda beyin hemen böbrek üstü bezlere mesaj iletir ve hızla epinefrin salınır. Bu madde bütün vücudu alarma geçirir ve bu yanıta “savaş veya kaç” reaksiyonundan önceki hazırlık adı da verilir. Kalp daha hızlı ve şiddetli çarpar, göz bebekleri daha fazla ışık almak için iyice genişler, solunum hızlanır ve kaslara daha fazla kan gitmesi için sindirim sistemi yavaşlar. Bu etki hızlı ve yoğundur. Diğer kimyasal iletişimler bunun kadar çarpıcı değildir ama aynı derecede etkilidir. Örneğin vücut susuz kaldığında ve daha çok suya ihtiyaç duyduğunda damarlarda dolaşan kan hacmi azalır. Kan hacmindeki azalma boyundaki atardamarlarda bulunan reseptörlerle algılanır. Bu reseptörler beynin arkasında bulunan hipofize sinirler yoluyla impulslar göndererek yanıt verir ve sonuçta hipofiz antidiüretik hormon üretir. Bu hormon, böbreklere daha az idrar yapmaları ve su tutmaları sinyalini gönderir. Aynı anda beyin susuzluğu algılar ve kişiyi su içmeye yöneltir. Vücutta birincil işlevi diğer organların işleyişini düzenleyen hormonları üretmek olan bir grup organ daha vardır endokrin (hormonal) sistem. Örneğin tiroid bezi metabolizma hızını (vücuttaki kimyasal olayların hızı) kontrol eden tiroid hormonunu yapar; pankreas şeker kullanımını düzenleyen insülin üretir ve böbreküstü bezi vücudu strese karşı hazırlayan birçok organı uyaran epinefrin hormonunu üretir. Canlıların Temel Özellikleri Canlıları (organizmaları) karşılaştırdığımızda bunların cansız yapılardan ayrılmasını sağlayan birtakım özellikleri olduğunu görürüz. Aşağıdaki olaylar canlılığı belirleyen temel özelliklerdir: Metabolizma Bir organizmada meydana gelen sürekli yapım ve yıkım işlemlerinin tümüdür. Başka bir deyişle organizmalardaki kimyasal reaksiyonların tümüne metabolizma adı verilir. İrkilme Organizmanın içinde ve dışında algılanan uyarılara karşı yanıt verebilme yeteneğidir. İletişim Her organizma kendini oluşturan hücreler arasında iletişim kurma yeteneğine sahiptir. Organizmanın hücreleri arasında karşılıklı bilgi alışverişi sözkonusudur. Kasılabilme Dış uyaranlara karşı aktif hareketlerle reaksiyon verebilme yeteneğidir. Bunun için kasılabilir dokuların varlığı gereklidir. Büyüme Canlı hücrelerin boyut ve sayı bakımından büyümesidir. Canlının hücresel olmayan bölümlerinde ise madde miktarı (kemiğin mineral miktarı gibi) artabilir. Üreme Organizmanın temel birimleri olan hücreler yeni canlılar oluşturacak şekilde çoğalabilirler. Bu çoğalma, bölünerek (eşeysiz üreme) veya eşey hücrelerinin birleşmesi sonucunda yeni bir hücre oluşumu (eşeyli üreme) biçiminde gerçekleşir. Farklılaşma Yüksek organizmalar çok sayıda hücreden oluşur [insanda 10,000 milyar (1013)] hücre vardır. Bütün çok hücreliler çok sayıda bölünme geçiren ve değişik işlevler görmek üzere farklılaşan tek bir hücreden oluşmuştur. Farklılaşma sonucunda organizmanın özel işlevlerini yerine getiren hücreler ve bunların bir araya gelmesinden dokular ve organlar, organ sistemleri ortaya çıkar. 

ORGAN SİSTEMLERİ 
Sistem Sistemdeki Organlar Kalp-damar sistemi Kalp Kan damarları (atardamarlar, kılcal damarlar, toplardamarlar) Solunum sistemi Burun Ağız Yutak (Farenks) Gırtlak (Larenks) Soluk borusu (Trakea) Bronşlar Akciğerler Sinir sistemi Beyin Omurilik Sinirler Deri Deri Kas-iskelet sistemi Kaslar Kirişler ve Bağlar Kemikler Eklemler Kan Kan hücreleri ve trombositler Plazma Serum Kemik iliği (kan hücrelerinin üretildiği yer) Dalak Timus Sindirim sistemi Ağız ve Dişler Yemek Borusu (Özofagus) Mide İnce barsak Kalın barsak Karaciğer Safrakesesi Pankreas (enzim üreten kısmı) Endokrin Tiroid bezi Paratiroid bezi Böbreküstü (Adrenal) bezleri Pankreas (hormon üreten kısmı) Üriner (idrar) sistemi Böbrekler Üreterler Mesane Üretra Erkek üreme sistemi Penis Prostat bezi Seminal veziküller Vasa diferansiya Testisler Dişi üreme sistemi Dölyolu (Vajina) Dölyatağı boynu (Serviks) Dölyatağı (Uterus, rahim) Fallop tüpleri (Tuba) Yumurtalıklar (Overler) Homeostaz Organizmaları oluşturan iç ortamda sürekli bir denge vardır. Sözgelimi kan şekeri düzeyi, kan basıncı, kanın pH değeri, vücut sıcaklığı gibi birçok parametre belirli sınırlar içinde bulunur. Organizmadaki karmaşık fizyolojik düzenleme mekanizmaları bu değişkenlerin normal sınırlar içinde kalmasını sağlar. Organizma fonksiyonları karşılıklı olarak dengede oldukları sürece organizma sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürebilir. İç ortamı sabit tutan bu denge durumuna homeostaz adı verilir. Öte yandan organizmayı oluşturan yapılarda sürekli bir yapım ve yıkım da söz konusudur. Yapım ağır bastığında hipertrofi ve hiperplazi (özel durumlarda tümör), yıkım ağır bastığında ise atrofi meydana gelir (aşağıya bakınız). Sağlığın Tanımı Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlığı biyolojik, psikolojik ve sosyal olarak tam bir iyilik hali olarak tanımlamıştır. İnsanın biyopsikososyal bir canlı olduğu göz önüne alındığında, sağlık ve hastalığın biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutları olduğu anlaşılır. Dolayısıyla gerek sağlığın korunmasında gerekse çeşitli hastalıkların ortaya çıkışında biyolojik, psikoljik ve sosyal faktörler ile aralarındaki etkileşim dikkate alınmalıdır.

Yazar
En Pratik Kadın
Eklenme Zamanı
6.12.2014 08:17:42
Yorum sayısı
0
İlgili Makaleler
Genetik
Genetik
Genetik nedir? Vücudun genetik maddesi hücrelerin içindeki çekirdekte bulunur. Genetik madde, kromozomları oluşturmak üzere karmaşık biçimde düzenlenmiş DNA (deoksiribonükleik asid) sarmallarındadır. İnsan hücrelerinde bir çifti cinsiyet kromozomları olmak üzere 46 kromozom çifti bulunur.  Her DNA molekülü sarmal merdivene benzeyen uzun birer çifte sarmaldır. Bir insanın...
»» devamını oku »»
Sinir Sistemi
Sinir Sistemi
Sinir Sistemi Beyin, omurilik ve tüm vücuttaki sinirler, sinir sistemini oluşturur. Sinir sistemi vücudun kumanda merkezidir. Bilgilerin algılanması, değerlendirilmesi, saklanması ve gerekli yerlere gönderilmesi görevlerini yerine getirir. Sinir sistemi, hormon sistemi ile birlikte bütün organ sistemlerinin çalışmasını düzenler ve organizmanın dış dünyanın sürekli değişen...
»» devamını oku »»
Vücudum İle İlgili Temel Bilgiler
Vücudum İle İlgili Temel Bilgiler
Biyoloji nedir? Canlı organizmaların anatomi ve fizyolojisini araştıran bilim dalıdır . Anatomi, yapının incelenmesi, fizyoloji ise işleyişin incelenmesidir. Histoloji dokuları oluşturan küçük birimleri inceleyen bilim dalıdır. İnsan vücudundaki hücreleri, destek dokuları, organları ve bunların yapısını incelemektedir. Özellikle mikroskop ve dokuların çok ince kesilmesine...
»» devamını oku »»
Yenidoğanda Cinsel Organların Kontrolü
Yenidoğanda Cinsel Organların Kontrolü
Bebeğin cinsel organlarının görünümü nasıldır? Bebeğin seks organlarının büyük görünmesi gayet normaldir. Hem kız, hem erkek bebeklerde, daha büyük çocuklara nazaran, genital organlar vücuda göre büyük görünür. Bebek büyüdükçe onlar da normale döner. Erkek bebeklerde penisin ucundaki sünnet derisini geri itmeye kalkışmamalıdır. Bebek büyüdükçe uçtaki derinin açıklığı...
»» devamını oku »»
Zayıflatan Bitkisel Çay Tarifi
Zayıflatan Bitkisel Çay Tarifi
Zayıflama Çayı 5 adet gül hatmi, Afrika Çiçeği olarak da tanınır. 1 kahve kaşığı mate yaprağı, 3-4 adet 3 adet ardıç tohumu 2 yemek kaşığı kuşburnu 3 yemek kaşığı ebegümeci 1 adet zencefil 1 adet tarçın 1 yemek kaşığı melisa 2 yemek kaşığı sinameki 2 yemek kaşığı civan perçemi 3 yemek kaşığı ıhlamur 2 çay kaşığı tere tohumu 3 yemek kaşığı elma kurusu 2 bardak kaynar su Evde...
»» devamını oku »»
Dolaşım Sistemi
Dolaşım Sistemi
Dolaşım Sistemi Kalp-damar sistemi 1. 2. Damarlar: Bunlar, içinden kanın aktığı bir tüp sistemini oluştururlar. Arterler (atardamarlar), venler (toplardamarlar) ve kapillerlerden (kılcal damarlar) oluşurlar. Kalp, kanı arterler vasıtasıyla perifere (çevreye) pompalar (kalp merkez, damarlar ise perifer olarak tanımlanmaktadır). Arterleri takiben, gaz ve besin değişiminin yer...
»» devamını oku »»
Yorum Yaz
Yeni Yorum Ekliyorsunuz !
Rumuz (*) Mail Yorum (*) Gönder